Güneşli bir sabah, Efe okuldan eve dönerken kasabanın en eski binasının önünde durdu. Bu bina, yıllardır kapalı olan Gümüş Kütüphane idi. Herkes buranın terk edildiğini sanıyordu ama bugün içeriden hafif bir ışık sızıyordu. Merakına yenilen Efe, gıcırdayan kapıyı yavaşça itti.
İçeri adım attığında gördüğü manzara inanılmazdı: Raflardan kitaplar havada süzülüyor, sayfalar kendi kendine çevriliyordu. Tozlu pencerelerden süzülen güneş ışığı, uçuşan kitapların üzerinde dans ediyordu. Birden yaşlı bir adam belirdi. Uzun beyaz sakalı ve mavi peleriniyle gerçek bir büyücüye benziyordu.
Adam gülümseyerek konuştu:
— “Hoş geldin Efe. Burası Uçan Kitapların Kütüphanesi. Bu kitaplar, yalnızca öğrenmeye hevesli çocukların yanında uçar.”
Efe şaşkınlıkla etrafa bakarken bir kitap hızla önünde durdu. Kapağında Altın Ejderha Günlükleri yazıyordu. Kitap, Efe’nin elini hafifçe çekerek onu pencereye doğru götürdü. Pencereden bakınca kütüphanenin arkasında hiç görmediği bir gizli bahçe olduğunu fark etti.
Bahçeye adım attığında havada uçuşan harfler, kelimelerden cümleler oluşturuyordu. Bu cümleler, kütüphanenin geçmişini anlatıyordu. Meğerse bu kütüphane, yüzyıllar önce dünyanın dört bir yanındaki bilgileri toplamak için yapılmış, ama zamanla unutulmuştu.
Büyücü Efe’ye bir görev verdi:
— “Bu kütüphane, Bilgi Anahtarı olmadan tamamen kapanacak. Anahtar ise ‘Hikayeler Vadisi’ndeki en eski kitapta saklı. Onu bulmalısın.”
Efe, uçan kitaplardan oluşan bir kuş sürüsü eşliğinde yola çıktı. Vadide karşılaştığı bulmacaları çözdü, gizli kapıları açtı. En sonunda eski bir taş sandığın içinde parlayan gümüş bir anahtar buldu. Anahtarı kütüphaneye getirdiğinde bütün kitaplar mutlulukla havada dönmeye başladı.
Büyücü, Efe’ye özel bir uçan kitap hediye etti. Artık Efe istediği zaman bu kitapla dünyadaki herhangi bir kütüphaneye gidebilecekti.
O günden sonra Gümüş Kütüphane, yeniden açıldı ve Efe, Uçan Kitapların Koruyucusu olarak tarihe geçti.