Küçük balıkçı kasabası Limanköy, her zaman sakin ve huzurluydu. Ancak bir gece, denizin üzerinde yükselen eski deniz feneri aniden sönüverdi. Limanköy halkı, fenerin neden söndüğünü anlamaya çalışırken, kasabanın en meraklı çocuğu Deniz hemen harekete geçti.
Deniz, çocukluğundan beri deniz fenerlerini çok severdi. Ona göre fenerler, denizciler için birer kahraman gibiydi. Ancak bu fener çok eskiydi ve kimse onun içine girmeye cesaret edemiyordu. Yine de Deniz, “Eğer fener sönük kalırsa, gece gelen gemiler karaya oturabilir!” diye düşündü. Yanına en yakın arkadaşı Ece’yi aldı ve fenerin yolunu tuttu.
Fenerin yolu, kayalık ve sisli bir patikadan geçiyordu. Ece biraz korkmuştu.
— “Deniz, ya orada hayalet falan varsa?”
— “Saçmalama, hayalet yoktur. Belki sadece lambası bozulmuştur,” dedi Deniz.
Patikanın sonunda, devasa fener onları bekliyordu. Kapısı pas tutmuştu ve her rüzgâr estiğinde gıcırdıyordu. İçeri girdiklerinde, eski ahşap merdivenler yukarıya doğru dönerek çıkıyordu. Merdivenler her adımlarında gıcırdıyor, sanki “Geri dönün!” der gibi ses çıkarıyordu. Ama iki arkadaş yılmadı.
En üst kata ulaştıklarında, fenerin cam bölmesi kırık, dev lambası ise çatlamıştı. O sırada gölgeler arasında bir hareket gördüler. Küçük, gri tüyleri olan, yaralı bir martı lambanın yanına yuva yapmıştı. Deniz hemen martıya yaklaştı. Kuşun kanadı incinmişti. Meğer lamba bu yüzden yanmıyormuş; martı yuvayı kabloların üzerine yapmış, devreyi bozmuştu.
Ece, çantasından küçük bir bez parçası çıkarıp martının kanadını sardı. Sonra birlikte lambayı tamir etmeye koyuldular. Ancak fenerin lambasını yakabilmek için büyük dişli çarkın çalışması gerekiyordu ve bu çark paslanmıştı. Deniz, kasabadan getirdiği yağ şişesini çıkardı ve çarkı temizledi. Sonra büyük kırmızı düğmeye bastı…
Ve fener bir anda parladı!
O gece, uzaklardan gelen bir kargo gemisi, parlayan ışığı görünce rotasını düzeltti ve güvenle limana yanaştı. Limanköy halkı, fenerin yeniden çalıştığını görünce sevinçle alkışladı. Belediye başkanı, Deniz ve Ece’ye teşekkür ederek onlara küçük bir madalya verdi.
Martı da iyileşip kanat çırparak gökyüzüne doğru uçtu. Fener ise, o günden sonra hiç sönmedi. Deniz ve Ece, her gördüklerinde gülümsedi, çünkü artık biliyorlardı: Küçük bir yardım bile büyük bir kurtuluş olabilir.