Uzak okyanusların ortasında, haritalarda yer almayan gizemli bir ada vardı: Gökkuşağı Adası. Bu adanın üzerinde yağmur yağsa bile gökkuşağı hiç kaybolmazdı. Söylenene göre, adanın merkezinde Yedi Renkli Taş saklıydı ve bu taş, dilekleri gerçekleştirebiliyordu.
Bir gün, denizci ailesiyle seyahat eden 10 yaşındaki Efe, fırtına sırasında gemiden düşüp kendini bu adada buldu. Uyandığında, yanında konuşan mavi bir papağan vardı. Adı Pipo’ydu.
Pipo, Efe’ye adanın sırrını anlattı:
— “Yedi Renkli Taş’ı bulan kişi, tek bir dilek hakkına sahip olur. Ama adanın ruhu, hırslı olanları değil, iyilik yapanları seçer.”
Efe, Pipo ile birlikte adanın içlerine doğru yürüdü. İlk durakları Mavi Göl oldu. Burada suyun içinden çıkan deniz kızları, Efe’den göle düşen bir inciyi kurtarmasını istedi. Efe, gölün derinliklerine dalıp inciyi getirdi.
İkinci durakta Altın Orman vardı. Ağaçların yaprakları parıldıyor, yerdeki kuşlar altından yapılmış gibiydi. Ancak bir ağaç, dallarına takılmış yavru bir kuşu gösterdi. Efe, kuşu kurtardı.
Son durak Gökkuşağı Mağarası idi. Mağaranın ortasında parlayan Yedi Renkli Taş duruyordu. Efe taşı eline aldığında Pipo gülümsedi:
— “Ne dileyeceksin?”
Efe hiç düşünmeden, “Gemime geri dönmek istiyorum” dedi.
Bir anda gökkuşağının içinden bir ışık Efe’yi sardı ve göz açıp kapayıncaya kadar gemisinde buldu. Ama cebinde küçük bir parça Yedi Renkli Taş vardı — adanın ona bir hatırası.